Stefan Zweig’ın Amok Koşucusu Öyküsünê

Çeviri Eleştirel Bir Yaklaşim

Bengül İnce (Ege Universität, Izmir)
Email: bengul35@hotmail.com

Abstract

Bu çalışmada edebi çeviri eleştirisinin çeviribilim çalışmalarındaki yerine ve çeviri edebiyatın ve edebiyat çevirmenlerinin gelişimi üzerindeki etkilerine değinilmekte, Stefan Zweig’ın  “Der Amokläufer“ öyküsünün Türkçeye yapılmış üç çevirisi Katharina Reiss’ın çeviri eleştirisi kuramı bağlamında incelenmektedir.

Kuramsal bölümde, Reiss’ın 1971 yılında  “Möglichkeiten und Grenzen der Übersetzungskritik” (Çeviri Eleştirisinin Olanakları ve Sınırları) adlı kitabıyla ortaya koyduğu ve metin türünü temel alan bu yaklaşım açıklanmakta ve çeviri eleştirisine yönelik kıstaslar sunulmaktadır. Uygulamalı bölümde ise ele alınan çeviriler çevirmen stratejileri ile çevirmenlerin yeterlilik, eşdeğerlik, yerelleştirme ve yabancılaştırma yönünde verdikleri çeviri kararları açısından bu kıstaslar çerçevesinde karşılaştırmalı olarak incelenmektedir.

Abstract

In this study it is dealt with the place of translation criticism within the translation studies and with its influence on the development of  translated literature and literary translators as well, and consequently  three Turkish translations of the novelle “Der Amokkläufer” by Stefan Zweig are examined within the scope of Katharina Reiss’  literary criticism theory. 

In the theoretical part the text type based literary criticism approach  that Reiss put forward in her book “Möglichkeiten und Grenzen der Übersetzungskritik” ( Potentials and Limitations of Translation Criticism) is explained and the criteria for litarary criticism are presented. Then,  in the practical part, the selected translated texts are subjected to a comparative analysis and examined with regard to translator strategies and translator decisions about equivalence, adequacy, domestication and foreignization.

  1. Giriş

Ülkelerin ulusal kültürleri ile edebiyatları arasında büyük bir ilişki ve etkileşim vardır, her ikisi de birbirinden etkilenmekte ve birbirini şekillendirmektedir. Benzeri bir ilişki de çeviri edebiyat ile uluslarası kültürel iletişim ve etkileşim arasında görülmektedir. Farklı kültürlere ait bakış açılarının, yaşam ve ifade tarzlarının tanınmasında, aradaki yakınlık ya da uzaklığın fark edilmesinde çeviri edebiyatın önemi büyüktür.

Ayrıca, çeviri edebiyatın ulusal edebiyatları şekillendirici bir gücü de bulunmaktadır. Itamar Even Zohar “çeviri edebiyat erek edebiyat dizgesi içinde merkez konumda ise çevirmen çeviri sırasında erek edebiyattaki yerli uzlaşım ve normları çiğnemeyi göze alabilir” demektedir (Even-Zohar 1990:50; çevirisi tarafımdan yapılmıştır[1]). Bu sayede yerli edebiyatın mevcut kalıplarının dışına çıkarak pek çok yeni özellikler kazanması olasıdır. Ancak Zohar aynı zamanda tam tersi bir durumdan da bahsetmekte ve çevirinin çevresel konumda kaldığında “geleneksel beğeniyi koruyacak bir araç” haline geleceğini ifade etmektedir (Even-Zohar, 1990: 49). Her iki durumda da eseri orijinal dilinde okuyan,  içinde yetiştiği kültüre göre yorumlayan ve erek dilde yeniden yazan çevirmenin ve çeviri öncesinde ve sırasında alacağı kararların, gözeteceği normlar ile uygulayacağı yöntem ve stratejilerin o eserin erek okuyucu tarafından benimsenmesinde ve erek kültürde kendine ait bir yer edinmesindeki rolü büyüktür. Bütün bu etmenlerin ve ortaya çıkardığı sonuçların en açık şekilde görülebileceği yer ise yine çeviri metnin kendisidir. Çeviri metinlerin kapsamlı bir analizinin ve objektif bir çeviri eleştirisinin çevirinin kültürel, toplumsal, tarihi vs. çeşitli bağlamlardaki rolünün belirlenmesindeki önemi büyüktür. O nedenle tıpkı çevirmen gibi çeviri eleştirmenine de büyük sorumluluklar düşmektedir. Çeviri eleştirmeni var olan çevirilerdeki olumlu ya da olumsuz bütün kritik noktaları objektif bir şekilde ele alarak tespit ettiği sorunlar için çözüm önerileri sunmalı, iyi örneklere dikkat çekmeli, böylelikle de hem gelecekte yapılacak çevirilerin kalitesinin artmasına hem de çevirmen eğitimine katkı sağlamalıdır (Reiss 1986,12).

Katharina Reiss’ın çeviri eleştirisi yaklaşımı sıralanan bu hususları göz önünde bulunduran bir yaklaşımdır. Bir sonraki bölümde bu yaklaşımın genel hatları çizilerek önemli noktaları üzerinde durulacaktır. Daha sonraysa Stefan Zweig’ın “Der Amokläufer” öyküsünden Türkçeye yapılmış olan üç çevirinin bu yaklaşım bağlamında karşılaştırılmalı olarak incelenmesiyle elde edilen sonuçlar ortaya konulacaktır.

  1. Kuramsal Çerçeve

“Möglichkeiten und Grenzen der Übersetzungskritik” (Çeviri Eleştirisinin Olanakları ve Sınırları) adlı kitabında  (1971) metin türünü temel alan bir çeviri eleştirisi yaklaşımı geliştiren Katharina Reiss’a göre eleştirmen çevrilen metnin türünü, işlevini ve dilsel niteliklerini göz önünde bulundurmalıdır.

Reiss, metinleri işlevlerine göre sınıflandırırken bazı ölçütlerin dikkate alınması gerektiğini de vurgulamaktadır. Diller arasındaki eşdeğerlilik ilişkisinin tanımlanabilmesi için metinlerin ‘dil içi’ ve ‘dil dışı’ etmenlerinin saptanması gerektiğinin altını çizmekte;  anlama, sözcüğe, dilbilgisi kurallarına ve biçeme bağlı etmenleri ‘dil içi’; bunun dışında kalan durum, konu, zaman gibi etmenleri de ‘dil dışı’ olarak tanımlamaktadır (Reis, 1986,  69-88).

Reiss ayrıca çeviri eleştirisini erek metin ve kaynak metin odaklı olarak ikiye ayırmaktadır. Öncelikli olarak erek metin odaklı bir analiz yapılması gerektiğini ifade ederek bu analiz sırasında gözden geçirilmesi gereken noktaları şu şekilde sıralamaktadır (Reiss 1986, 19-22):

  1. Kelime bazında yeterlilik
  2. Dilbilgisel yeterlilik
  3. Biçimsel yeterlilik
  4. Anlamsal tutarsızlıklar

İlk üç maddenin tespitinde erek metin analizinin yeterli olduğunu belirten Reiss, dördüncü maddenin tespit edilebilmesi için kaynak metin odaklı inceleme daha yapılarak iki metin arasında bir karşılaştırma yapılmasının gerekliliğine vurgu yapmaktadır (Reiss 1986, 23). Çevirinin kalitesinin ancak bu sayede, çeviride anlam-ifade kayması, gramer hatası ve ekleme-çıkarma olup olmadığının anlaşılması ve değerlendirilmesi sonucunda belli olacağını savunmaktadır.

Reiss, bir çevirinin güvenirliği ve doğruluğu için nesnel ölçütleri ön plana çıkarmasıyla çeviri eleştirisini somut gerekçelere dayandırılabilen bilimsel bir yöntem haline getirmeyi istemekte, aynı zamanda da çeviri metnin erek kültürdeki işlevine ya da çevirmenin kişisel özelliklerine bağlı olarak ortaya çıkabilecek öznel ölçütlere de dikkat çekmektedir. Yine de Reiss’a göre bu kısıtlamalarının bilincinde olunduğu takdirde nesnel bir çeviri eleştirisinden söz edilmesi mümkündür (Reiss 1986, 114).

  1. Kaynak Metin ve Yazarı Hakkında Bilgi

Avusturyalı  öykü, roman, tiyatro oyunu, biyografi ve deneme yazarı Stefan Zweig,  28 Kasım 1881 tarihinde Viyana’da doğdu. Küçük yaşlarda tanıştığı edebiyat alanında iyi bir eğitim gördü. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi, aynı zamanda felsefe eğitimi aldı. Güney Asya’ya ve Amerika kıtasındaki birçok ülkeyi gezdi.  I. Dünya Savaşı’nda gönüllü olarak arşiv memurluğu yaptı.  Salzburg’a yerleşerek ilk eşi Frederike von Winternit ile evlendi.  20 yıl gibi uzun bir süre yaşadığı Salzburg’da edebiyat alanındaki en üretken dönemini geçirdi,  burada edebiyat dünyasının birçok ünlü ismiyle tanıştı. II. Dünya Savaşı yıllarında Avusturya’nın İlhakı (Anschluss) üzerine ülkesinden sürülmesi Yahudi asıllı yazarın hayatında bir dönüm noktası oldu. Önce İngiltere’ye gitti, sonra da ikinci eşi Lotte Altman ile birlikte Brezilya’ya yerleşti. Hitler’in getirdiği faşist dünya düzeninin değişmeyeceğine inandığı için umutsuzluğa kapıldı ve 1942 yılında eşiyle birlikte intihar etti.

“Der Amokläufer”  Zweig’in ilk olarak 1922’de “Neue Freie Presse” gazetesinde yayımlanan yine aynı yıl “Insel Verlag “tarafından „Amok: Novellen einer Leidenschaft“ adlı seçkisinde yer alan kısa öyküsüdür (“Der Amokläufer” 2018). Sigmund Freud’dan etkilenen Zweig hem bu öyküsünde hem de aynı seçkide bulunan diğer öykülerinde  (“Die Frau und die Landschaft“, “Phantastische Nacht“, “Brief einer Unbekannten” ve “Die Mondscheingasse”) derin psikolojik çözümlemelere yer vermektedir.

Zweig’ın bu öyküsünde psişesinin derinliklerine inmeyi seçtiği başkahraman iyi bir tıp eğitiminin ardından Almanya’da mesleğini icra ederken kadınlara olan zaafı yüzünden başına gelen bir olay sebebiyle saygınlığını kaybedip Hindistan’ın ufak bir kasabasında, yerliler arasında ve Avrupa medeniyetinden uzakta çalışmak zorunda kalan bir doktordur. Bir gün Avrupalı asil ve zengin bir kadın karnındaki gayrimeşru bebeği kocası seyahatten dönmeden önce aldırmak isteğiyle kendisine ulaşınca ahlaki ve duygusal bir ikilemde kalarak çıldırma noktasına gelir,  Malezyalılarda görülen “Amok” hummasına benzeyen saplantılı bir çılgınlığın içine düşer. Kadından öylesine etkilenmiştir ki kürtajı yapmayı reddederek kadını gönderdiğine hemen pişman olur ancak kadının güvenini kazanmayı bir türlü başaramaz, istediği şeyi yapacağını söylese de sırrını açığa çıkaracağını düşündüğü için kadın doktorun yardım teklifini kabul etmez.  Kenar bir mahallede gizlice kürtaj olmaya kalkar ancak enfeksiyon kaparak hayatını kaybeder. Doktorsa hayatını kadının sırrını saklamaya ve onurunu korumaya adar.

Öykünün olay örgüsünden bahsetmek gerekirse, öykü anlatıcının yolcusu olduğu Oceania gemisinin 1912 yılında Napoli limanında demirlediği sırada gerçekleşen ve gazetelere çıkmış tuhaf bir olaydan bahsetmesiyle başlar.  O anda gemide olmadığı için şahit olamadığı bu olayın açıklamasını olayın öncesinde gemideki bir başka yolcuyla aralarında geçen konuşmada bulduğunu anlatır. Bahsettiği yolcu, diğer yolcuların gözüne görünmekten ve onlarla konuşmaktan kaçınan doktordur; hem anlatıcının samimiyetine güvenerek hem de artık anlatmamanın verdiği sıkıntıya katlanamayarak başından geçenleri anlatmıştır. Karısının şüpheli ölümü üzerine cesedini otopsi için gemiyle Avrupa’ya götürmekte olan kocayla aynı gemiye binmiştir ve cesedi kaçırarak otopsiyi engellemeyi planlamaktadır. Öykünün sonundaysa anlatıcı kimi kayığa indirilmeye çalışıldığı sırada gemiden tabutun üzerine atlayarak tabutla beraber suya gömülen bir deliden kimiyse sadece taşıyıcı halatın koptuğundan bahseden gazete haberlerine değil,  bu adamın Amok koşucusu olduğuna inanmaktadır.

Mili kütüphane verilerine göre ilk kez 1925 yılında Ferzan Arif Aras tarafından “Amok:  Malezya Delisi” adıyla Türkçeleştirilen bu öykü, aynı zamanda Stefan Zweig ismini Türk okuru ile buluşturan ilk eserdir ve bu bakımdan da oldukça önemlidir. Bu erken dönemde öykü çeşitli adlar altında Türkçeye çevrilmiştir:

Çevirmen Yayın yılı Başlık Yayınevi
Ferzan Arif Aras 1925 Amok:  Malezya Delisi Necmistilebal Matbaası- Yayınevi yok
Hamdi Varoğlu 1939 Amok yahut Maleziya Delisi – Kadın ve Tabiat Hilmi Kitabevi
Tahsin Yücel 1954 Amok yahut Malezya Delisi Varlık Yayınları
Burhan Arpad 1966 Amok Koşucusu Meb Yayınları

Tablo 1: 1935- 1969 Döneminde Yapılan „Der Amokläufer Çevirileri

Daha 1940’lı yıllardan itibaren Stefan Zweig’a ve eserlerine yönelik sürekli bir ilginin varlığına rağmen 2000’li yıllara gelene kadar öykünün var olan çevirileriyle yoluna devam ettiği görülmektedir. Aşağıdaki tabloda da belirtildiği üzere 2000 yılında Can Yayınlarından çıkan İlknur İlgan çevirisinin 28. baskıya ulaşmış olması yenilenmiş bir çeviriye olan yoğun talebi gözler önüne sermektedir.

Yayın Yılı/ Yayınevi- Çevirmen Adı
2000/ Can Yayınları-  İlknur Özdemir*** 28. Baskı
2013/ Sayfa 6 Yayınları-  Nevin Tali Ölçer
2014/Doğu Batı Yayınları-  Gülperi Sert
2015/ Palet Yayınları-  Selçuk Ünlü
2015/ Zeplin Yayınları-   Merve Doğruer
2016/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları- Nafer Ermiş ***11.Baskı
2017/Timaş Yayınları-Ebrar Karadeniz
2017/ Ren Kitap-Merve Çakmak
2017/ Cem Yayınları-  Leyla Uslu
2017/ Altıkırkbeş Yayınları-  Sarp Kanşay
2018/ Alfa Yayınları-  Safer Gürensel
 2018/ Martı Yayınları-  Aslı Güçlü
2018/ Karbon Kitaplar- Songül Albayrak
2018/ İndigo Kitap- Senem İnal & 2017/ Cenk Çelebi
2018/ Panama Yayınları-  Murat İbrahim Çelebi
2018/ Aspendos Yayınları-  Muhsin Altıntop
2018/ Bildiğin Kitap- Semiha Yücesoy
 2018/ Optimum Yayınları- Eşref Gökçe
2018/ Kırmızı Kedi Yayınları-  Gülperi Sert
2018/ Koridor Yatınları-Levent Bakaç
2018/ Bilgi Yayınevi- Ebru Akyürek
2019/ Arunas Yayınları- Mehmet Ortaç
2019/ Dorlion Yayınları- Aycan Özüpek
2019/ Eksik Parça Yayınları- Serdar Yüce
2019/Maşuk Kitap- Gizem Özlem Demirtaş
2019/ Romans Yayınları- Tahir Sami Eren
 2019/ Ayrıntı Yayınları-  Özden Saatçi Karadana
 2019/ Kopernik Kitap- Elvan Aytekin

Tablo 2- 2000- 2019 Arasında Yayımlanan „Der Amokläufer“ Çevirileri

2013 yılında telif hakkı kısıtlamasının ortadan kalkmasıyla birlikte Zweig çevirilerinde yaşanan patlama tablodaki çevirilerin sayısından ve sıklığının yanı sıra çevirmen ve yayınevi çeşitliliğinden de açıkça görülmektedir. Bu dönemdeki çeviriler arasındaysa Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarından Nafer Ermiş imzasıyla ve “Modern Klasikler Dizisi” içerisinde “Amok Koşucusu” adı altında çıkan kitap da üç yıl gibi kısa bir sürede 11. Baskıya ulaşması açısından dikkat çekicidir. Çevirmenin kimliği ve çevirinin kalitesinden de önce yayınevinin saygınlığının ve güvenilirliğinin bu durumda asıl belirleyici unsur olduğu söylenebilir. Kitap kapağında eserin Almanca aslından çevrildiği belirtilerek de okura çeviri kayıplarından uzak bir çeviri sunulduğu izlenimi verilmektedir. Belirtilen nedenlerden dolayı bu çeviriye bir sonraki bölümde karşılaştırmalı olarak analizi yapılacak çeviriler arasında yer verilmiştir. Ele alınan üç çeviriden kronolojik olarak en sonuncusu olduğu için bu çalışma süresince 3. Erek Metin olarak anılacak ve “EM3 Ermiş (2016)” olarak gösterilecektir. Seçilen erek metinlerden ilki ise 1954 yılında Varlık Yayınlarından Tahsin Yücel’in çevirisiyle çıkan “Amok Yahut Malezya Delisi”dir. Bu çalışma süresince “EM1 Yücel (1954)” olarak gösterilecek olan metin eserin ulaşabilen en eski çevirilerinden biri olmanın yanı sıra çevirmeninin Fransız Dili Edebiyatı mezunu olması, ağırlıkla Fransızcadan çeviriler yapması ve Almanca olarak yazılan bu eserin çevirisinde çeviriyi hangi dil üzerinden yaptığını belirtmemiş olması dolayısıyla seçilmiştir (“Tahsin Yücel” 2009). Seçilen diğer erek metin ise Burhan Arpad’ın 1966 yılında Meb Yayınlarından “Amok Koşucusu” adıyla çıkan çevirisidir. Bu çalışma süresince “EM2 Arpad (1966)” olarak gösterilecek metnin ele alınmasındaki en önemli etken çevirmeni Burhan Arpad’dır. 1943’ten itibaren Almanca edebiyattan yaptığı 40 kadar çeviriyle insancıl, antifaşist, antimilitarist ve barışsever özellikleriyle öne çıkan yazarları Türkçeye kazandıran ve özellikle de Stefan Zweig’ı ülkemizde tanıtan çevirmen olarak bilinmektedir. Arpad’ın aynı zamanda Federal Almanya Cumhuriyeti 1. derece Liyakat Madalyası  (1985) ile Avusturya Cumhuriyeti Bilim ve Sanat için 1. Derece Onur Madalyası (1987) ve Stefan Zweig Cemiyeti üyeliği de bulunmaktadır (“Burhan Arpad” 2017).

  1. Çeviri Eleştirisi Bağlamında Seçilen Metinlerin Karşılaştırmalı Analizi

Bu bölümde bir önceki bölümde bahsedilen erek metinlerden seçilen örnek metin parçaları birer tablo içinde alt alta sunulacak, kaynak metinden bu parçalara karşılık gelen bölümler ise tablonun en üstünde yer alacaktır. Özellikle vurgulanmak istenen kelime veya yapılar varsa koyu harfle gösterilecek, değilse alınan parçalar bir bütün olarak değerlendirilecektir. Kaynak ya da erek metinde yazım ve/veya noktalama yanlışları varsa bu yanlışlar düzeltilmeden olduğu gibi alınacaktır. Tablonun altındaysa sunulan örneklere ait karşılaştırmalı bir değerlendirmeye ve eğer varsa sorunlu noktalara yönelik alternatif çözüm önerilerine yer verilecektir. Aşağıdaki tabloda karşılaştırmalı analizi yapılacak metinlerin başlıkları ve sıralanışları görülebilir:

 

KM  Der Amokläufer
EM1 Yücel (1954) Amok yahut Malezya Delisi
EM2Arpad (1966) Amok Koşucusu
EM3 Ermiş (2016) Amok Koşucusu

Tablo 3:  “Der Amokläufer” Başlık Çevirileri

Başlık seçiminde EM2 Arpad ve EM3 Ermiş eserin orijinal isminin birebir çevirisini tercih ederken, EM1 Yücel’in kelimenin Türkçesini vermek yerine başlığı açımlama yoluna gittiği görülmektedir. Eserin güncel çevirilerinde “Amok Koşucusu” ismi üzerinde neredeyse tam bir mutabakat varken, Yücel Amok koşucusuna Amok demeyi tercih etmiş ve yaptığı eklemeyle de kavramın Malezya’ya ait bir nevi deliliğe tutulmuş insana karşılık geldiğini açıklamak istemiştir. Yücel’in burada kendisinden önceki çevirilere öykündüğü ve benzer bir başlığı tercih ettiği söylenebilir. Metnin gidişatı içinde zaten açıklanan bir kavramı açıklamasıyla beraber başlığa taşıması erek okuru gözeten bir çevirmen kararı olarak algılanabilir.

KM Im März des Jahres 1912 ereignete sich im Hafen von Neapel bei dem Ausladen eines großen Überseedampfers ein merkwürdiger Unfall,…
EM1 Yücel (1954) büyük bir transatlantik boşaltılırken (S.3)
EM2Arpad (1966) büyük bir denizaşırı geminin boşaltılması sırasında (S.3)
EM3 Ermiş (2016) büyük bir transatlantiğin yük boşaltma işlemleri sırasında… (S.1)

Tablo 4: Örnek 1

Almancada isimleştirilmiş eylemler cümle içinde doğal bir söyleyişe sahipken Türkçeye aynı doğallıkla aktarılamayabileceği için tekrar eyleme dönüştürülmeleri gerekebilir. “Ausladen” kelimesinin aktarımı sırasında EM 1 Yücel‘in bu doğrultuda hareket ettiği görülmektedir. EM2 Arpad ise isim olarak bırakmayı tercih etmiştir. Ancak hem EM 1 Yücel ve EM2 Arpad’ın çevirisinde boşaltma eylemiyle neyin kastedildiği çok açık değilken EM3 Ermiş,  “Ausladen” kelimesindeki “Laden” kısmına vurgu yaparak “yük” kelimesini ekleyerek kelimenin anlamını tam olarak verebilmiştir. Ayrıca “işlemleri” kelimesini de ekleyerek eylemi bir isim tamlamasıyla karşılamıştır.

KM nur die Maschine, das atmende Herz des Leviathans, stieß keuchend den knisternden Leib des Schiffes fort ins Unsichtbare.
EM1 Yücel (1954) Yalnız makine, Leviathan’ın soluğu kesilmiş yüreği, nefes nefese, dalgaları yara yara girdiği „görünmez“e doğru itiyordu durmadan gemiyi. (S.5)
EM2Arpad (1966) sadece makine, koca bir deniz canavarı gibi soluyarak, geminin çatırtılı gövdesini hep ilerlere, görünmezlere doğru itiyor ve itiyordu. (S.5)
EM3 Ermiş (2016) Sadece makine dairesinin sesi duyuluyordu, devasa geminin atan kalbi, geminin gıcırdayan gövdesini güçbela ileriye, bir görünmeze doğru itmeye devam ediyordu. (S. 3)

Tablo 5: Örnek 2

Leviathan, Tevrat ve İncil’de geçen ve kötülüğü temsil eden bir deniz canavarının adıdır. Farklı öykü, roman ve felsefe kitaplarında farklı kılığa ve farklı adlara girmiştir (Eğilmez 2017). Zweig’ın gemi motorundan ya da makine dairesinden gelen gürültüyü bu deniz canavarının nefes alışlarına benzeterek yaptığı alegoriyi yalnızca EM1 Yücel korumuş, EM2 Arpad Türk okurunun yabancısı olduğu bu kavramı atarak “koca bir deniz canavarı gibi” benzetmesiyle yerini doldurmaya çalışmış, EM3 Ermiş ise “devasa gemi” demekle yetinmiştir. EM1 Yücel, sonrasında gelen “keuchend” kelimesinden yola çıkarak “des Atmende Herz” kelimesini “soluğu kesilmiş yüreği” olarak çevirmeyi tercih etmişken, Ermiş “güçbela” kelimesini ekleyerek geminin zorlukla yol alışını anlatmaya çalışmıştır. Arpad’ın çevirisinde ise bu anlam tamamen yok edilmiştir.

KM Unwillkürlich, noch dumpf in den Sinnen, sagte ich auf deutsch: „Verzeihung!“  „Oh, bitte …“ antwortete die Stimme deutsch aus dem Dunkel.
EM1 Yücel (1954) kafam hala uyuşuktu: elimde olmadan „Affedersiniz“ dedim: Karanlıklardan gelen bir ses “Estağfurullah”, diye cevap verdi. (S.8)
EM2Arpad (1966) Dalgınlıktan hala kurtulamamıştım, elimde olmayarak ve Almanca: “Affedersiniz“ dedim. Karanlığın içinden bir ses de, Almanca: “Aman rica ederim…“  cevabını verdi. (S.8)
EM3 Ermiş (2016) Gayriihtiyari, hala tam ayılamamış halde, „Özür dilerim,“ dedim Almanca. „Ah, rica ederim…“ diye yine Almanca cevap verdi karanlıktan bir ses. (S.6)

Tablo 6. Örnek 3

Zweig’ın Almanca olarak kaleme aldığı dolayısıyla anlatıcısı Almanca konuşan, başkahramanıysa Alman bir doktor olan öykünün bu kısmında anlatıcı ve başkahramanın denizaşırı bir gemide yani pek çok dilden ve pek çok kültürden insanın bir arada bulunduğu bir ortamda birbirleriyle konuşmaya nasıl başlayabildikleri anlatılmaktadır. Anlatıcı dalgınlıkla Almanca olarak özür dilemiş, karşısındaki ise bu dili anlayarak karşılık verebilmiştir. EM2 Arpad ve EM3 Ermiş kaynak metinde olduğu gibi konuşmanın Almanca olarak gerçekleştiği bilgisini aktarmayı seçerek isabetli bir kararda bulunmuşlardır. EM1 Yücel ise zaten Almanca yazılmış bir eser olduğu yanılgısına düşerek bu nüansa hiç dikkat etmemiş, dolayısıyla da anlamda bir daralma yaşanmasına neden olmuştur. Ayrıca “Oh, bitte” ifadesini “Estağfurullah” diye çevirerek fazla yerelleştirmeci bir yaklaşım sergilemiştir. Diğer iki çevirmense kültürel olarak nötral ifadeler seçerek daha yerinde bir karar vermişlerdir. Aynı ifadede yer alan ünlem ifadesini EM2 Arpad ve EM3 Ermiş sırasıyla “Aman” ve “Ah” diye verirken EM1 Yücel ise bu ifadeyi de yok etmiştir.

KM …nur sah ich …den kreisrunden roten Feuerring der Pfeife….
EM1 Yücel (1954) piposunun kırmızı halkası (S.9)
EM2Arpad (1966)  kırmızı pipo ateşi yuvarlağı (S.9)
EM3 Ermiş (2016) piponun yuvarlak kırmızı ateşten halkası (S.6)

Tablo 7: Örnek 4

Öykünün bu kısmında anlatıcı karanlık yüzünden sohbet ettiği doktoru görememektedir, görebildiği tek şey doktorun piposunun ucunda yanan kırmızı renkte ve halka şeklinde bir ateş parçasıdır. Kaynak metindeki ifade bolca sıfatla nitelendirilmiş bir isim tamlaması iken EM2 Arpad bu ifadeyi Türkçede eğreti duran bir sıfat tamlamasına çevirmiş, ne dediği anlaşılsa da öyle söylenmeyeceği bariz olan bir anlatım şekli seçmiştir. EM1 Yücel ise bu bulanıklığı ortadan kaldırmak amacıyla ifadeyi kısaltarak kırmızılığı veren ateş kelimesini atmıştır. O yüzden kulağa sanki bu piponun üzerinde kırmızı bir halka varmış gibi gelmektedir. Bütün kelimeleri koruyan EM3 Ermiş diğer iki çevirmenden daha başarılı bir iş çıkarmış görünse de Almanca sıfat dizimini Türkçeye birebir aktardığı için eleştirilebilir zira Türkçede renk sıfatları biçim sıfatlarından önce gelmelidir.

KM Ich hatte in Deutschland studiert, war recte Mediziner geworden, ein guter Arzt sogar mit einer Anstellung an der Leipziger Klinik; irgendwo in einem verschollenen Jahrgang der Medizinischen Blätter haben sie damals viel Aufhebens gemacht von einer neuen Injektion, die ich als erster praktiziert hatte.
EM1 Yücel (1954) Öğrenimimi Almanya’da bitirmiştim, doktor, hatta iyi bir doktor olmuştum. Leipzig kliniklerinden birindeyim, o zaman  Medizinische Blätter’in bilmem kaçıncı  numarasında ilk benim tatbik ettiğim bir aşı büyük yankılar yapmıştı. (S.16)
EM2Arpad (1966) Hekimlik öğrenimimi Almanya’da yapmış hatta Leipzig Kliniği’nde çalışan iyi bir hekim olmuştum şimdi çoktan unutulmuş yılların hekmilik dergilerinde o sıra ilk uygulamaları tarafımdan yapılan yeni bir enjeksiyon üzerine epeyce yayım vardır. (S.18)
EM3 Ermiş (2016) Ben Almanya’da üniversite okudum, tıp adamı hatta Leipzig Kliniği’nde çalışan iyi bir doktor oldum; tıp dergisinin çoktan unutulup gitmiş bir sayısında çıkan, ilk kez benim kullandığım bir iğne haberi, o zamanlar büyük bir gürültü koparmıştı. (S.13)

Tablo 8: Örnek 5

Kaynak metinde öykünün başkahramanının Almanya’da doktorluk yaptığı dönemin anlatıldığı bu örnekte doktorun belli bir klinikte çalıştığının ifade edilmesine rağmen EM1Yücel “Leipzig kliniklerinden birindeyim” ifadesini kullanmıştır, “Medizinischen Blätter” isimli tıp dergisini ise Almanca orijinal ismiyle bırakmayı tercih etmiştir. EM2 Arpad ve EM3 Ermiş ise derginin ismini vermek yerine nasıl bir dergi olduğunu söylemeyi uygun görmüşlerdir. Kaynak metinde “verschollenen Jahrgang” ifadesiyle bu derginin artık bilinmeyen sayısında kalmış bir yazı anlatılırken EM1’de ise Yücel sayı yerine “numara” kelimesini kullanmış, EM2 Arpad bu ifadeyi tamamen atmış, EM3 Ermiş ise doğru kelimeyle ifade etmeyi başarmıştır. EM2Arpad ayrıca bu yayınların ses getirdiği bilgisini vermek yerine sayıca fazla olduklarını belirtmiştir. Cümle yapılarına bakıldığında ise kaynak metinde tek cümle halinde verilen bölümü EM1Yücel iki cümleye ayırırken EM2 Arpad ve EM3 Ermiş ise cümleyi olduğu gibi vermek istemişlerdir. Hatta EM3 Ermiş kaynak metindeki noktalamaya da birebir uymuştur. Almancanın aksine Türkçede uzun cümle yapıları pek tercih edilmediği için EM1 Yücel’in cümleyi ikiye bölerek okurda okuma rahatlığı sağlamaya çalışmıştır, diğer iki çevirmenin ise kaynak metindeki cümle yapısına sadık kalma çabasında oldukları görülmektedir.

KM …, ich wußte, daß die Grabkreuze auf diesen Fieberplantagen dreimal so schnell wachsen als bei uns, aber…
EM1 Yücel (1954) Sıtmanın beşiği olan bu bölgelerde ölüm nispetinin bizdekinden üç kere daha fazla olduğunu biliyordum. Ama… (S.17)
EM2Arpad (1966) Zira o sıtma yatağı tarlalarda mezar haçlarının bizdekinden üç defa hızla çoğaldığını biliyordum. Ne var ki,…(S.18)
EM3 Ermiş (2016) … bu ateşli arazilerde mezar taşlarının bizdekinden üç kat hızlı çoğaldığını biliyordum, ama… (S.13)

Tablo 9: Örnek 6

Öykünün kahramanı bu örnekte başından geçen olayların ardından Avrupa’yı terk etmek zorunda kaldığını ve çok para kazanarak borçlarını ödeyebilmek için riskli de olsa Hollanda’nın Asya’daki sömürgelerinden birinde doktorluk yapmaya karar verdiğini anlatmaktadır. Gittiği yerde ölüm riskinin Avrupa’dakinden üç kat yüksek olduğunu ifade ederken “Grabkreuze” yani “mezar haçları” kelimesini kullanmıştır. EM2 Arpad bu kelimeyi birebir ifade etmekte bir sakınca görmezken EM3 Ermiş aynı fonksiyonu yerine getirecek ancak erek kültür okuyucusunun daha aşina olduğu bir kavram kullanmış ve çağrışımsal bir karşılık kullanarak “mezar taşları” demeyi tercih etmiştir. EM1 Yücel ise bu benzetmeyi kullanmak yerine verdiği anlamı aktarmayı tercih etmiştir. Her üç çevirmen de kaynak kültüre ait bir öğeyi farklı stratejiler ve yöntemler uygulayarak çevirmiş, EM2 Arpad dışında diğer iki çevirmen bu örnekte kendilerine erek kültür normlarını baz almışlardır.

 

KM „… aber jetzt bin ich nicht mehr allright … ich habe Herzzustände …“
EM1 Yücel (1954) all right değilim artık…  (S.24) (ÇN: Ol rayt: mükemmel.)
EM2Arpad (1966) …Fakat şimdi pek iyi değilim…(S.26)
EM3 Ermiş (2016) …ama şimdi o kadar iyi değilim… (S.20)

Tablo 10: Örnek 7

Bu örnekte ise Zweig’ın kadın kahramanın İngiliz olması dolayısıyla öyküsünde bolca kullandığı İngilizce ifadelerle ilgili olarak çevirmen tercihleri incelenmektedir. EM1 Yücel bu ifadeyi İngilizce bırakarak dipnotta açıklamayı seçmiş, ancak metindeki diğer İngilizce cümleleri koyu yazmayı seçerek olduğu gibi bırakmış, başka hiçbir dipnot düşmemiştir. EM2 Arpad ve EM3 Ermiş ise bu ifadeyi Türkçeleştirmeyi tercih etmişlerdir. EM2 Arpad diğer İngilizce ifadeleri Türkçesiyle yan yana yazarak hiçbir çevirmen notu düşmezken EM3 Ermiş ise diğer bütün İngilizce ifadeleri olduğu gibi bırakarak her biri için birer çevirmen notu düşmüştür. Ancak metinlerinin geri kalanında uyguladıkları yöntemi neden bu örnekte de kullanmadıkları ise merak uyandırıcıdır.

 

KM … ich bin nicht der arme Apotheker aus Romeo und Julia, der für >- corrupted gold- < sein Gift verkauft ….
EM1 Yücel (1954) Romeo ile Juliet‚in zehirini alçak bir altın‚a satan zavallı eczacısı değilim…(S.30)
EM2Arpad (1966) Ben, Romeo ile Juliette’in para için zehir satan eczacısı değilim. (S.33)
EM3 Ermiş (2016) Ben Romeo ve Juliet‚teki ‚corrupted gold’*  karşılığında zehir satan fakir eczacı değilim… ÇN (Kirli altın. Shakespeare’in tragedyasında V. sahne, I. perdeyi anıştıran bir ifade) (S.26)

Tablo 11: Örnek 8

Bir önceki örnekte bahsedildiği gibi EM3 Ermiş kaynak metindeki “corrupted gold” ifadesini İngilizce olarak bırakmayı tercih etmiş, Türkçesini yine çevirmen notuyla vermiştir. Aynı zamanda da hem Zweig’in Shakespeare’in Romeo ve Juliet eserine yaptığı anıştırmayı da erek okura açıklama ihtiyacı duymuş, hem de eserin adını italik olarak yazmayı tercih etmiştir. EM1Yücel ise metinlerarasılığa bir vurgu olması amacıyla eserin adını koyu harflerle yazıp belirginleştirirken başka bir açıklama gereği duymamıştır. EM2 Arpad ise anıştırılan esere hiçbir vurgu yapmamıştır. Türk okurunun esere zaten aşina olduğunu düşünen EM 2 Arpad ayrıca İngilizce aslı “Romeo and Juliet” olan bu eserden bahsederken “Juliet”i İngilizce orjinaliyle ya da Türkçe okunuşuyla yazmak ya da Almanca metindeki haliyle bırakmak yerine “Juliette” olarak yani aynı ismin Fransızca versiyonuyla yazmıştır. Öte yandan, Fransızca eğitimi görmüş EM1 Yücel ise bu ismi İngilizce versiyonuyla yazmıştır. Kaynak metindeki „der arme Apotheker aus Romeo und Julia“ ifadesine gelince, burada anlatılmak istenen eczacının fakirliği değil zavallılığıyken EM3 Ermiş “fakir eczacı” ifadesini kullanarak yanılgıya düşmüş, EM1 Yücel ise daha doğru bir yol izlemiştir. EM2 Arpad ise bu kelimeyi tamamen atmıştır. Kaynak metinde bahsi geçen eczacı Romeo ve Juliet’in içtiği zehri satan eczacıyken EM1 Yücel ve EM2 Arpad’ın çevirilerinde sırasıyla “Romeo ile Juliet‚in zehirini alçak bir altın‚a satan zavallı eczacısı” ve “Romeo ile Juliette’in para için zehir satan eczacısı” denmektedir. Her iki çevirmen de iyelik eki eklemek suretiyle cümleye sanki Romeo ve Juliet’in özel bir eczacısı varmış da ondan bahsediliyormuş gibi fazlalık bir anlam katmışlardır. “Romeo ve Juliet‚teki…eczacı” diyerek EM3 Ermiş bu anlamı doğru aktarmayı başarabilmiştir.

Son olarak “corrupted gold” ifadesine bakıldığında EM2 Arpad’ın ifadeyi tamamen değiştirdiği, ilk kelimeyi çıkarttığı gibi ikinci kelimeyi de ‘altın’ yerine ‘para’ olarak çevirdiği görülmektedir. EM1 Yücel ile EM3 Ermiş ise sırasıyla “alçak bir altın” ve “kirli altın” diyerek kaynak metni takip etmeye çalışmışlardır.

 

KM Sie aber – und wie Gift brennt sich mir der Gedanke in die Adern hinein – sie kann höchstens zwei oder drei Monate in andern Umständen sein.
EM1 Yücel (1954) Biliyorum, ve bu düşünce bir zehir gibi damarlarımı yakıyor- fazla fazla üç ay önce gebe kaldığını biliyorum. (S.34)
EM2Arpad (1966) Fakat kadın pek pek iki ya da üç ay daha gebeliğini gizleyebilirdi… Bu düşünce bir zehir gibi damarlarımı yakıyordu. (S.38)
EM3 Ermiş (2016) Ama kadın -ki bu düşünce bir zehir gibi damarlarıma yayılmıştı- iki ya da üç aydır o bulunduğu durumdaydı… (S.30)

Tablo 12: Örnek 9

Öyküdeki doktor mantık yürüterek kadının en fazla iki ya da üç aydır hamile olabileceği çıkarımına ulaşmakta ve bu düşüncenin kendisi üzerinde yaptığı etkiyi ara cümle ile anlatmaktadır. EM1 Yücel ve EM3 Ermiş de tıpkı kaynak metindeki gibi bu ara cümleyi tire içine alırken, EM2 Arpad ise ayrı bir cümle olarak ifade etmiştir. Kaynak metinde kadının olası hamilelik süresinden bahsedilse de EM3 Ermiş gibi EM1 Yücel de “biliyorum” kelimesini iki kez tekrar ederek bu olasılık anlamını yok etmiş, cümleye kesinlik katmıştır. EM2 Arpad ise bu süreyi kadının hamileliğini gizleyebileceği maksimum süre olarak ifade ederek kaynak metindeki ifadeyi yanlış anladığını göstermektedir. EM3 Ermiş ise kaynak metindeki “in andern Umständen sein“ ifadesinin Almancada bir kimsenin hamile olduğunun üstü kapalı bir biçimde söylenmesi maksadıyla kullanıldığını bilmeyerek ya da göz ardı ederek kelimeyi düz anlamıyla çevirmeyi tercih etmiştir. Bu çalışmada yer verilmeyen ancak dikkat çeken başka örneklerde de EM3 Ermiş’in benzer çeviri kararları aldığı görülmektedir.

 

KM – (>Nur rasch! nur rasch!< tickte es mir in den Schläfen) -„aber jetzt, da Sie wissen, daß Sie nur einen Lebenden kränken und einer Toten ein Entsetzliches täten, werden Sie doch gewiß nicht zögern.
EM1 Yücel (1954) -şakaklarımda zonklamalar: çabuk, çabuk, çabuk ol!- diyorlardı. ama şimdi bir canlıya hakaret edeceğinizi, bir ölüye tüyler ürpertici bir kötülük yapacağınızı bildiğiniz için tereddüt etmezseniz artık!” (S.57)
EM2Arpad (1966) Aman çabuk diye düşünüyordum. „bir ölüye korkunç kötülük edeceğinizi, arkada bıraktığı insanı da küçük düşüreceğinizi düşünürseniz yapmamazlık etmezsiniz elbette.“ (S:64)
EM3 Ermiş (2016) (‚Hadi çabuk! Hadi çabuk!‘) diye bir şey tik tak edip duruyordu şakaklarımda ama şimdi sadece yaşayan birini üzeceğinizi ve ölmüş birine korkunç bir şey yapacağınızı bilseydiniz kesinlikle hiç tereddüt etmezdiniz.” (S.53)

Tablo 13: Örnek 10

Öykünün bu bölümünde öykünün başkahramanı olan doktor ile kadının şüpheli ölümü üzerine ölüm raporunu yazması için görevlendirilen doktor arasında geçen bir konuşma aktarılmaktadır. Görevli doktorun gerçekleri yazması halinde hem kadının hem de kocasının onuru yok olacaktır. Yani doktor “einer Toten” kelimesiyle kadını, “einen Lebenden” kelimesiyle ise herhangi bir canlıyı değil kadının kocasını kastetmektedir. EM1 Yücel “bir canlıya” ve “bir ölüye” diyerek, EM3 Ermiş ise “yaşayan birini” ve “ölmüş birine” diyerek bu iki kişi arasındaki bağlantıyı okurun anlayışına bırakırken, EM2 Arpad ise “bir ölüye” ve arkada bıraktığı insana” diyerek bu bağlantıyı açıklama yoluna gitmiştir. Ayrıca bu kelimeleri kaynak metindekinin tersine bir sıralamayla sayarak sebep-sonuç ilişkisini daha belirgin bir hale getirmiştir. Eylem seçimlerine bakıldığında ise kaynak metinde doktorun diğer doktorun bu gerçeği artık bildiğine göre daha fazla tereddüt etmeyeceğini söylemesine rağmen EM3 Ermiş “bilseydiniz”, EM2 Arpad da “düşünürseniz” diyerek anlamı daraltmakta, EM1 Yücel ise “bildiğiniz için” diyerek ifadeyi doğru olarak aktarmaktadır.

 

  1. Sonuç

Çeviri metinlerin hiçbirinde ekleme veya çıkarma yapılmamış, orijinal metnin formatı ve bütünlüğü korunmuştur.  Çevirmenler kaynak metindeki cümle yapısını da mümkün olduğu kadar korumaya çalışmışlardır. Almancada ara cümlelerin aktarılmasında kullanılan düşünce çizgilerini de yine kullanılmaya devam etmişlerdir.

Çevirmenler kaynak dilde kötü durmayan ancak erek dilin yapısına uymayan uzun cümleleri yeniden formüle ederek akıcılığı büyük ölçüde sağlayabilmişlerdir. Ancak bazı cümleleri formüle ederken erek dildeki ifade tarzlarından ve doğal söyleyiş biçimlerinden de zaman zaman uzaklaşmışlardır. Kaynak metnin doğru anlaşılması kadar erek dilde doğru ifade edilmesi de önemlidir ve her üç çeviride de bu hususların yerine getirildiği görülmektedir. Çevirmenlerin kelime tercihlerine bakıldığında EM2 Arpad’ın anlam kaybına yol açmayacağını düşündüğü bazı kelimeleri çıkardığı ya da kelimelerin Türkçe karşılıklarını bulurken daha serbest davrandığı görülmektedir. EM1Yücel de kelime ve cümle yapılarına yönelik olarak daha özgür kararlar verirken, EM3 Ermiş’in her iki hususta da kaynak metne daha bağlı kaldığı görülmektedir.

Erek kültüre ve erek okuyucuya yabancı kelime ve kavramları verme açısından değerlendirildiğindeyse EM1 Yücel yerelleştirmeyle- yabancılaştırma arası bir yaklaşım sergilemekte, EM2 Arpad ise yabancı kelimeleri ancak gerekli gördüğünde korumakta ve kaynak metinde yer alan kültürel unsurları erek metne ait kavramlar üzerinden ifade etmeyi tercih etmektedir. Arpad’ın yerelleştirmeci yaklaşımının tersine EM3 Ermiş yabancı unsurları olduğu gibi bırakma ve gerekli gördüğü kavramları çevirmen notuyla açıklamaktadır. EM3 Ermiş aynı zamanda içlerinde en çok çevirmen notu kullanan çevirmendir. EM1 Yücel sadece bir çevirmen notu kullanırken EM2 Arpad hiç çevirmen notu düşmemiştir.

Çeviriler eşdeğerlik ve yeterlilikleri açısından karşılaştırıldığındaysa her üç çevirmenin farklı durumlarda aldıkları farklı kararlara rağmen birbirine yakın eşdeğerlik ve yeterlilikte çeviriler üretebilmişlerdir. Böylece eseri erek kültür okuyucusuna doğru tanıtabilmenin ve sevdirebilmenin yanı sıra eserin erek dil ve kültürde bir yer edinmesine katkı sağlamışlardır.

 

Kaynakça

“Burhan Arpad” (2017). Biyografya. (https://www.biyografya.com/biyografi/1145, 30.03.2019)

 

“Der Amokläufer” (2018) . Rakuten Kobo.

https://www.kobo.com/gr/tr/ebook/der-amoklaufer-11?changeLanguage=True , 30.04.2019)

 

Eğilmez, Mahfi (26.01.2017): Leviathan. In: Kendime Yazılar.

(http://www.mahfiegilmez.com/2017/01/leviathan.html, 30.03.2019)

 

Even-Zohar,Itamar (1990). Polysystem Studies. [= Poetics Today 11:1]. Durham, NC: Duke University Press. A

special issue of Poetics Today.

 

Reiβ, Katharina (1986): Möglichkeiten und Grenzen der Übersetzungskritik: Kategorien und

Kriterien für eine sachgerechte Beurteilung von Übersetzungen. 2. Aufl. München:

Hueber.

 

“Tahsin Yücel” (2009). Edebi Bilgiler. (http://www.edebibilgiler.com/documents/tahsin_yucel.html,

30.03.2019)

 

Zweig, Stefan (t.y). Der Amokläufer. In: Projekt Gutenberg-DE: Stefan Zweig:

Amok. Kapitel 2. (https://gutenberg.spiegel.de/buch/amok-6860/2; 20.04.2019)

 

-. – (1954): AmokYahut Malezya Delisi. In: Amok. Çeviren: Tahsin Yücel. İstanbul:

VarlıkYayınları.

 

– . – (1966): Amok Koşucusu. In: Hikâyeler l. Çeviren: Burhan Arpad. İstanbul: Milli eğitim Basımevi.

 

-. – (2016): Amok Koşucusu. Almancadan Aslından Çeviren: Nafer Ermiş. 10. Basım.İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.

[1] Metindeki bütün çeviriler tarafımdan yapılmıştır.